Gönderen Konu: Beach House  (Okunma sayısı 558 defa)

Beach House
« : 20 Haziran 2010 - 14:21:50 »

Çevrimdışı 11:14

  • Gold Üye
  • *****
  • İleti: 2046
  • Cinsiyet: Bay
  • Durma öyle...



2000'ler, kimi gruplar için gösteriş, meydan okuma, üstüne de bol hit çıkarmaysa Beach House'un müziği için zamansız tanımı hiç de fena olmaz. Geçtiğimiz on yılın ortasında çıkan Baltimore'lu ikili bir kilise orgu ve ruhtan inşa edilmiş vokal ile melankoliye yeni kanallar açarak yoğun bir drama armağan etmişlerdi. Nihayetinde müzikleri heyecan duygusundan ziyade, ehemmiyet ile besleniyordu. Yaptıkları yalın ve rafine müzik, tamamen duygulara yönelikti, ne dinleyicileri şaşırtmaya yeltendiler ne de illüzyona. Etrafta oldukça samimi bir müzik vardı. Yeterince gönül çelici iki albümden sonra en yeni kayıtları "Teen Dream" 2010 başında görücüye çıktı.




Reset Magazine'den "Teen Dream" yorumu;

Alıntı yapılan:  Özge Emir, Reset Magazine
Hepimiz çok naif, kırılgan, his yumakları içinde kaybolan, kendimizi ifade etmeyi sevdiğimiz şarkı sözlerine bırakmış bir jenerasyona aidiz. Bir yandan ne olursa olsun sarsılmayan bir "kendine özgü" olma hissi, diğer yandan ufacık bir sorumlulukla yerle bir olan omurgalarımızla hayatta bir yerlere tutunmaya, kendimize destek bulmaya çalışıyoruz. Ben bu jenerasyonun neresine aidim bilemiyorum ama çokça sevdiğim şarkıların beni kendimden daha iyi ifade ettiğini düşünenlerdenim. Fakat herkes gibi bu ifade şeklinin biricik olması gerektiği konusunda hassas olduğum için (maalesef böyle kaygılarımız var artık), herkesin bir anda popüler yaptığı bazı gruplardan, bazı şarkılardan itina ile uzak durabiliyorum. Bu hepimizin bir sorunu olduğundan, bu noktada beni şaşırtan bir şey Beach House'un son albümü Teen Dream. Herkes bir ağızdan bu albümün grubun en iyi albümü olduğunda fikir birliği etmişçesine, twitter'larda, bloglarda bahsediyor Teen Dream'den. Bizim gibi insanların fikir birliğine varması bahsettiğim özgünlük takıntısı sebebiyle biraz zor olduğundan Beach House'un böyle insanları bir noktada buluşturması pek ilginç gelmekte.

Beach House'u ilk kez Devotion ile duymuş bir insan olarak, kendilerinin Devotion'daki huzuru, Victoria'nın o garip sesi ile birleştirmesi bir süredir zaten beni büyülemekteydi. Fakat nedense albüm için yapılan övgü dolu, bol parıltılı incelemelere içten katılamıyordum. Bir şeyler eksikti, hep aynı olan şarkıların üzerindeki pırıltı tozu benim güneşim altında parıldayamıyorlardı. Geçen sene iki şarkılık (Used To Be ve Apple Orchard) Used To Be singlelarını dinlediğim andan itibaren grupla ilgili görüşlerimde biraz da olsun değişiklikler oldu. Used To Be'nin modern zamanların bir tür ninnisi olduğunu düşünmekteyim zira kendini tekrarlayan o melodi ve grubun insanı hayallere kaptıran havası bir araya ancak bu kadar mükemmel getirilebilirdi. 2009 senesi, Grizzly Bear ve Dirty Projectors'ın her tarafından hırs ve azim akan o albümleri ile süslenmişti. Sanki bundan sonraki trend artık böylesi güçlü ve sınırlarını geniş bir alana yayıp o sınırlar arasında mükemmel şarkılar yapabilecek gruplardı. Taa ki Beach House'un Alex ve Victoria'sı New York'ta bir stüdyoya kendilerini kapatıp Teen Dream gibi her tarafından sınırsızlık yayılan, sınırları umursamayan, tamamen duygulardan oluşan bir albüm yapana dek. Hepimiz bir anda şarkıların ne kadar mükemmel bir orkestrasyona sahip olmasını konuşmayı bırakıp, ağız birliği etmişçesine her biri kocaman duygu yoğunluklarına sahip olan Beach House şarkılarından bahsetmeye başladık.

Albümün açılış şarkısı Zebra bana her nedense girişiyle The Walkmen'in son albümünde yer alabilecek bir şarkıymış gibi gelse de, hemen kendini belli eden grubun kendine özgü o hayali sesler korosu şarkıya Beach House mührünü basıyor. Silver Soul kafanız bulutların arasında bir tepenin üzerine yerleştiriyor sizi. Bütünlük içinde birbirini tamamlayan klavye, vurmalılar ağır ağır bir vücudun içinde dolanıyor gibiler ve sanki Victoria'nın sesi onları ilerletmek için damarların arasında geziniyor gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Hedefleri şarkının hemen başında topladıklarını söyledikleri kalp ağrısı ilacını yerine ulaştırmak. Ama ulaştıramadan o ağrı sürekli kendini yeniliyor, Victoria'nın sesi yankılanıyor: "It's happening again". Beach House'un sözlerine bakıldığında her daim görülen o kırık kalp Teen Dream'in tümüne yayılmış gibi. Ama söylenmiyorlar, ağlayıp sızlamıyorlar. Acılarından ara ara sızlayan şarkılar söylüyorlar sadece. Mütevazi acılar, arada gülümsemelere dönüşürken, Norway'in "ha ha ha" korosu keyifli bir dinleme deneyimi yaşatıyor size. Albümün en dikkat çeken şarkılarından biri olan Norway, Victoria'nın sesinin artık androjeniye daha da yakın olduğunu bize ufak kalplerle, ağaçtan kulübelere davet edilen misafirlerle gösteriyor.

10 Mile Stereo'da ucu bucağı olmayan Victoria'nın sesi, geri plandaki vurmalıların kendini parçalayan ritmleri, gitarın kendini özgür bırakmaya çalışması ve fakat hiç kopmayacak bir zincirle şarkıya bağlı oluşu, klavyenin melodiyi desteklemekten hiç vazgeçmeyişi insanı büyülerken bir de bakıyorsunuz Real Love sizi kendi içine çekmiş. Bir sesin ancak bu kadar melodik ve aynı anda bu kadar yırtıcı ve keskin olabileceğine tanıklık edip, büyüleniyorsunuz. Basit bir piyano melodisiyle mucizeler yaratan Real Love'ın sonundaki sözleri (You know, you know, we belong by the stream, to the dawn) Victoria isterse sonsuza kadar tekrarlasın, o atmosferin içine öyle derinden dâhil olmuşsunuz ki hiç bıkmıyorsunuz.
 
Teen Dream'in ilk klibi ise Walk in the Park'a çekildi. Keşke albüm kadar başarılı olduğunu söyleyebilseydim ama 15 yaşındaki bir yeni yetmenin eline kamera verilseydi bile daha iyisi yapılabilirdi. O kadar güzel bir şarkıya bu kadar kötü bir klip çekilmesi çok şaşırtıcı olmakla beraber bu başarısız klip ne olursa olsun şarkıyı sevmek için bir engel teşkil etmiyor.

Beach House'un her yanından ağaçlar, ormanlar, ormanlarda karşılaşılan dev yaratıklar, kulübelere sığınmalar, ifade etmekte cimri davranılmış ama kendini zaten ufacık sözlerle belli edebilen kırık kalpler akıyor. Teen Dream Where the Wild Things Are ile daha da pekiştirilen bu jenerasyonu neresinden vuracağını çok iyi biliyor ama her nasılsa bu bilinçlilik hali onları samimiyetsiz bir kılığa sokamıyor. Biliyoruz ki onlar içimizdeki o naifliğe hassas dokunuşlar yapabilecek birkaç gruptan biri. Devotion ile yakaladıkları ivmeyi, nerede duysanız Beach House bu diyebileceğiniz ritimler, birbirini tekrar eden melodiler, gospel havasındaki hayali sesler korosu ve tabii ki Victoria'nın artık onu modern indie dünyasındaki en başarılı vokallerden biri haline getiren ayırt edilebilen androjen sesi ile sürdürüyor. Bizdeki kırık kalpler, onların dream-pop şarkılarıyla bir araya gelince ortaya çıkan sonuç o kadar büyüleyici ki, kimsenin bir kez bulaştıktan sonra onları kolay kolay bırakabileceğini düşünemiyorum. Sanırım daha yılın taa başından yılın en iyi albümü bize hediye edildi. İleride 2020'ye girerken bu albümü unutamayacağımızı ve hepimizin son on yılın en iyi albümleri listelerine dâhil edeceğini şimdiden ön görebilmek için kâhin olmaya gerek yok.


Beach House/myspace

Özlem Tekin

Beach House
« : 20 Haziran 2010 - 14:21:50 »