Bugünlerde fark ettiğim bir takıntım var. Özlem Tekin. Ama ne zaman başladı hiç bir fikrim yok. Dedim ya daha yeni fark ettim.
O ne yaparsa hep iyisini yapar, onun performansının üstüne yok,o en yenilikçi,o en cesur, o en güzel, en güçlü sesi olan o... vs vs...
12 yaşında tanımışım hatunu. Deli gibi sevmişim, sevdirmeye çalışmışım başkalarına. Her albümünü sabırsızlıkla beklemiş, odamın duvarlarını onunla kaplamışım bir seri katil edasıyla ve hatta onunla tanıştığım gün sevinçten tüm arkadaşlarımı aramışım, sonunda başardım diye :)
Aradan 14 yıl geçmiş ben hiiiç değişmemişim ki hala beni tanıyanlar, özlem'in manyağı diye tanıtıyorlar beni başka biriyle tanıştırırken. 10 yıl önceki sevgilim bile, ''olm bu nasıl bir aşktır 10 yıldır sürdürüyorsun'' demektedir şu sıralar kinayeli bir şekilde... Peki niye? Albümü 1 milyon satsa ya da tamamen müziği bıraksa beni ne ilgilendirir? Ertesi gün karalar mı bağlarım ya da uzun bir ilişkinin ardından ayrılırken düşülen boşluğa mı düşerim bi süre. Hem de o hiiç umursamazken.
Netice itibari ile sıkıldığımı fark ettim tüm bu ''hayranlık vazifeleri''mden. Hatun ne yaparsa iyi, ne söylerse doğru demekten, ama içten içe kendime bi yerimle gülmekten...
Ayrıca her performansına da bayılmadığım bir gerçek. Berbat olanları hatırlıyorum. Farz-ı misal: Saklıkent and the Rak'ın Cock.
Haa sevmiyor muyum şimdi Özlemi? Yine seviyorum elbette. Ama daha az, daha sıradan, tıpkı diğerlerini sevdiğim gibi...
Not: Bunu yazarken fark ettim ki, 14 yıldır Şebnem sevmememin nedeni de Özlem'miş :) Bak hatunun yaptığına :P Şimdi sözüyle, müziğiyle hatta bel bölgesindeki fazla yağlarıyla daha bi sempatik geliyor gözüme. Haksızlık etmişim en nihayetinde... Hem ona hem de diğer rakçı hanım kızlarımıza...
Ama şimdi siz diyeceksiniz ki, bize ne abi senin travmatik durumundan, takıntından, diş etindeki tartar oluşumundan...
Sizlik bi durum yok. Çok sıkıldım, yazayım dedim. Bi nevi günah çıkarma hesabı...