Türk rock müziğinin mihenk taşlarından biridir, Özlem Tekin. Bodrum’da kendine has bir hayatı seçen Tekin, geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı. Sahne arkasında röportaj için buluştuğumuzda elindeki 1992 yılında kurulan “Volvox”tan kalma posteri gösterip, “Ne kadar değişmişim” sorusunu sordu. Karşımda rock müziğini bana sevdiren kadınlardan biri duruyordu ve gerçekten değişmişti. Bana Bişey Olmaz’ın konser turnelerine başlayan Özlem Tekin ile müziği ve hayatını konuştuk.
* Artık müzikal anlamda çılgınlık beklemememiz mi gerekiyor sizden?
Müzikal anlamda farklı uçlara gitmeyeceğim. Şimdiye kadar yaptığım çalışmalarım özel bir özetini sergiliyorum. Sahneye salıncak ile inmeme gerek yok ya da sislerin arasından çıkmama... Müzikal anlamda çok iyi bir albüm yaptım. Güzel bir müzik dinlemeye hakkımız var. Özellikle bizim jenerasyonunun dinlemekten zevk alacağı bir tür yapıyorum.
* Bu türü nasıl tarif edebiliriz?
Sert de değil, yumuşak da... Hem pozitif hem de olgunluk durumu var. Depresif bir sertlik yok. Kendinize yakın ve tanıdık hissedeceğiniz melodilere yer veriyoruz artık. Dolayısıyla daha eğlenceli oluyor. Yepyeni bir gösteri yerine, herkesi evinde hissettirecek bir sahnede yer almak daha iyi.
* Albüm sonunda akustik bir şarkı ile veda ediyorsunuz. Mesela hiç akustik albümünüz olmadı...
Kesinlikle düşünüyorum. Konser DVD’si de istiyorum. Ama sponsor bulmak lazım. Hiç Best Of albüm de çıkarmadım. “Oda soundu”nda söylediğim şarkılar, sesime daha güzel gidiyor.
* Bodrum’dan İstanbul’a döndüğünüzde, buranın müziğini nasıl tarif ediyorsunuz?
Rammstein... Burası gerçekten karışık ve düzensiz geliyor bana. Herkesin sinirini sert bir müzik türü anlatır. Buraya gelirken savaş boyalarımı sürüyorum.
Yıllardır çılgın olmadığımı söylüyorum
* Çılgın bir kadın vardı. Ne oldu da sakin bir dönemin içine girmeye karar verdiniz?
(Uzun uzun gülüyor) Yıllardır “Çılgın değilim” dedim durdum, ısrarla “Çılgın kız” dediniz, bende hiçbir değişiklik yok. Bu sefer herkes uslandın deyip duruyor, aklımı yitireceğim! Galiba beni nasıl görmek istiyorsanız öyle görüyorsunuz, yoksa ben aynı ben!
* Her albümünüz birbirinden ayrı özelliklere sahip...
Çok farklı bir tarzım var. Herkesin dinlemeyi tercih ettiği bir müzik türü yapmıyorum, zor. Üstüne üstlük şavaşçı kadın sözleri yazıyorum. Yere düşmez, yılmaz, güçlü... Böyle olduğum için de her kesimi yakalayamıyorum. Konserlerimde de esas nokta şarkıların duygularını aktarabilmek. Bu arada bütün bunları yapabilmek alışıla gelmişin dışında bir gösteri gerektiriyor, bunu da çok büyük zevkle ve kolayca yapabiliyorum.
* Saçınızı tekrar sarıya boyatmışsınız.
Bana Bişey Olmaz albümünü çıkarttıktan sonra iki sinema filminde oynadım. Kaledeki Yalnızlık filminde dalgalı ve renkli saçlarım vardı, Nezih Ünen’in Mavi Pansiyon filminde rastalıydım. Rastayı çıkarır çıkarmaz, sıkıntı geldi herhalde radikal bir değişiklik ihtiyacı oluştu. Kilo da verdim. Ömrüm rejim ve spor yapmakla geçti. Bir süre dinlendirdim kendimi. 40 yaşımdan gün aldığımda yeniden spor ve rejime başladım. Çok ağır antremanlar yaptım.
Yeniden heykel yapmaya başladım
* Bodrum size ruhsal anlamda da yaramış...
Özellikle işime çok yaradı. İstanbul’da artık tüketici olmuştum. Bir şey üretmek içimden bile gelmiyordu. Emekli olup gittiğimi zannediyorlar ama üretmeye
gittim. Daha sağlıklı ve daha
güzel hissediyorum orada. Bodrum’da yazılar yazmaya başladım ve yeniden heykel yapıyorum. Hem biraz tarihi hem de fütüristik heykeller.
* Peki, belli bir yaştan sonra aşkla ilgili beklentiler ne yönde oluyor?
Aşkın yaşla ilgili bir kavram olduğunu düşünmüyorum. Aşkla ilgili ne bir plan yapabilirsin ne bir beklentiye girebilirsin, pat diye hayatında belirir, yönlendiremezsin, şekillendiremezsin, yaşarsın gider ya da kalır. Ama belli bir yaştan sonra aşk ikili ilişkilerden ibaret olmaktan çıkıp, tabiata, hayata, yaşadığın yere, sanata daha çok yoğunlaşan bir duyguya dönüşüyor.
http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=16785&yaz=G%FCncel